+ All documents
Home > Documents > Söylem Analizinin Kuramsal Boyutu ve Özgün Bir Modeli

Söylem Analizinin Kuramsal Boyutu ve Özgün Bir Modeli

Date post: 21-Feb-2023
Category:
Upload: independent
View: 2 times
Download: 0 times
Share this document with a friend
31
Söylem Analizinin Kuramsal Boyutu ve Özgün Bir Modeli İrfan Özet GİRİŞ Geç modern ya da postmodern diye adlandırılan günümüz dünyasını belirleyici kavramlardan biri de “söylem”dir. Deyim yerindeyse, “söylemler dünyası”nın kuşatıcılığına şahit olmaktayız. Gerçekte söylem, sadece günümüz dünyasını değil, hemen her dönemi yansıtan en önemli referanslardan biridir. Dönemler, kurumlar, değerler arasındaki değişmelerin yansıdığı alanlardır söylem(ler). Günümüz toplumunun kapsamlı bir analizinde de söylemlerin irdelenmesi neredeyse bir zorunluluktur. Bu anlamda, söylemlerin aktüel bir gerçekliği kuşatması ve tanımlaması görülmektedir. Bu gerçeklik, modernliğin krizi ve sonrasındaki değişmeleri ifade eder. Modernliğin tek hakikatçi, evrenselci, mutlakçı paradigmasından; çoğul, akışkan ve merkezsiz bir toplumsallığa geçişi yansıtır söylem(ler). Söylemler üzerinden toplumlar, kimlikler, inançlar, sosyal gruplar vs. özgün değerlerini ve algılarını yansıtma imkanı bulurlar. Vurgulanması gereken nokta, söylemin varlığının insanlığın toplumsal varlığıyla birlikte görünüm kazanmasıdır. Bu bağlamda söylem, dil üzerinden ontolojik bir temele kavuşur. Sözen’e göre, söylemler dilde ve insanda hayat bulur. 1 Fowler’da bu pespektifin paralelinde “Dil, sosyal pratiği yaratan gerçekliktir” ifadesini kullanır. 2 Söylem bu anlamda tarih üstü bir boyuta kavuşur. Ancak 1 Edibe Sözen, Söylem, Belirsizlik, Mübadele, Bilgi/Güç ve Refleksivite, Paradigma Yay., İstanbul, 1999, s. 21. 2 Fowler, 1985, 64’den aktaran Sözen, A.g.e., s. 29. 1
Transcript

Söylem Analizinin Kuramsal Boyutu ve Özgün Bir Modeli

İrfan Özet

GİRİŞ

Geç modern ya da postmodern diye adlandırılan günümüz

dünyasını belirleyici kavramlardan biri de “söylem”dir. Deyim

yerindeyse, “söylemler dünyası”nın kuşatıcılığına şahit olmaktayız.

Gerçekte söylem, sadece günümüz dünyasını değil, hemen her dönemi

yansıtan en önemli referanslardan biridir. Dönemler, kurumlar,

değerler arasındaki değişmelerin yansıdığı alanlardır söylem(ler).

Günümüz toplumunun kapsamlı bir analizinde de söylemlerin

irdelenmesi neredeyse bir zorunluluktur. Bu anlamda, söylemlerin

aktüel bir gerçekliği kuşatması ve tanımlaması görülmektedir. Bu

gerçeklik, modernliğin krizi ve sonrasındaki değişmeleri ifade eder.

Modernliğin tek hakikatçi, evrenselci, mutlakçı paradigmasından;

çoğul, akışkan ve merkezsiz bir toplumsallığa geçişi yansıtır

söylem(ler). Söylemler üzerinden toplumlar, kimlikler, inançlar,

sosyal gruplar vs. özgün değerlerini ve algılarını yansıtma imkanı

bulurlar.

Vurgulanması gereken nokta, söylemin varlığının insanlığın

toplumsal varlığıyla birlikte görünüm kazanmasıdır. Bu bağlamda

söylem, dil üzerinden ontolojik bir temele kavuşur. Sözen’e göre,

söylemler dilde ve insanda hayat bulur.1 Fowler’da bu pespektifin

paralelinde “Dil, sosyal pratiği yaratan gerçekliktir” ifadesini

kullanır.2 Söylem bu anlamda tarih üstü bir boyuta kavuşur. Ancak

1 Edibe Sözen, Söylem, Belirsizlik, Mübadele, Bilgi/Güç ve Refleksivite, Paradigma Yay., İstanbul, 1999, s. 21.2 Fowler, 1985, 64’den aktaran Sözen, A.g.e., s. 29.

1

söylem, dil üzerinden varoluşsal bir anlam kazanırken; etkinliği,

yaygınlığı ve işlevi dönemler boyunca değişmektedir.

Pre-modern dönemde söylemlerin üretiminde ve yaygınlaşmasında

Weber’in tanımladığı biçimde patrimonyal otoriteler ve geleneksel

kurumların (din, kültür, aşiret, klan) etkisi görülmektedir. Bu

dönemde toplumların değişim hızının yavaşlığı, söylemlerinde uzun

süre statik ve değişmez kılınmasında etkili olmuştur. Modern

dönemlerde ise hakim sınıfların ve elitlerin toplumu biçimlendirme

ve endoktrine etme misyonlarının tezahürü olarak işlev görmekteydi

söylemler. Bir yönüyle ideolojik tahayyülün simgesel yansıma

alanıydı. Ancak günümüzde söylem; modernlik ve öncesinin aksine daha

da merkezsizleşmiş, çeşitlenmiş, belirsizleşmiş ve Bauman’ın

deyimiyle “müphemleşmiş”tir. Dolayısıyla, bugün için söylemin sadece

“ideoloji” eksenli değerlendirilmesi yetersiz kalacaktır. Söylem,

öznelerarası/metinlerarası bir boyutta mobilizasyon halindedir.

Söylemin öznesi, kurumlardan ya da sosyal bir düzeyden, bizatihi

bireye kadar yaygınlık kazanabilmektedir. Bugün tekil bir özne

olarak birey, ulusal hatta ulus ötesi kamuoyunu –diji-teknoloji

imkanları eşliğinde- söylemleri üzerinden etkileyebilmekte ve

farkındalık oluşturabilmektedir.

Gelinen noktada “söylem”, küreselleşen günümüz toplumunun ağ

ve akışla ifade edilen mobilizasyonunu yansıtan bir imkan ya da alan

olarak, sosyal bilimcileri bu sahayı derinlemesine bir analize de

zorunlu kılmaktadır. Bu yazı da ilk olarak, soyut bir kavram olmanın

ötesinde, “gerçekliğin sosyal inşası olarak” söylemi, söylem

analizini ve bu doğrultuda öne çıkan yaklaşımların incelenmesi,

karşılaştırılmasını içermektedir. İkinci merhalede, özgün bir söylem

analizi modeliyle, söylemsel düşün’e katkıda bulunmak

amaçlanmaktadır.

2

SÖYLEM: Kavramsal Çerçeve

Söylem, belirli kurallari terminoloji ve konuşmalardan

oluşan sistematik dilsel düzenleri betimlemek üzere kullanılan

bir kavram olarak kategorize edilir. Söylem, bir iletinin tüm

boyutlarını, sadece iletinin içeriğini değil, onu dile getireni

(kim söylüyor), otoritesini (neye dayanarak), dinleyiciyi (kime

söylüyor?) ve amacını (söyleyenler söyledikleri ile neyi

başarmak istiyor) kapsar. Söylem, belirli bir zaman dilimi

içinde belli insan grupları arasında olan ve diğer insan

grupları ile ilişkili olarak geliştirilen fikirleri, ifadeleri

ve bilgileri içerir. İktidarın uygulanması böyle bir bilginin

kullanımına içkindir. Söylem, konuşma ve sohbette dahil olmak

üzere tüm iletişim biçimlerini kapsar. Bununla birlikte sohbet

ve konuşma özel olarak söze dökülen konuşmalarla sınırlı

değildir, günlük uygulamalar içinde sosyal dünyayı görme,

sınıflandırma ve ona tepki verme yollarını da içerir. 3

Edibe Sözen’e göre felsefe ve gündelik hayatı

yakınlaştıran, Batılı bir felsefenin ürünü olarak söylem, basit

olarak kullanılan dil ve dil pratiğidir. Dil kullanımı, sadece

dilbiliminin geleneksel öğeleri (cümle, paragraf, metin vs.)

ile sınırlı değildir. Söylem sosyal, politik, kültürel ve

ekonomik alanlar gibi toplumsal hayatın tüm yönleriyle de

ilişkilidir. Bu anlamda söylem bir meta-eylemdir. Bir metin

3 Punch, 2005’den aktaran, Halil Ekşi- Hilal Çelik, “Söylem Analizi” Marmara Üniversitesi Atatürk

Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi, Sayı:27, s. 100.

3

edebi olsun veya olmasın onun üzerinde söylem çalışması söylem

çalışması, analizi yapılır. Kavram dille inşa edilen sözlü

(konuşma), yazılı (kitap, makale, risale vs) ve sözsüz (mimari

yapılar vb) metinlere karşılık gelecek şekilde kullanılır. 4

Hüseyin Bal’a göre söylem, söyleme eyleminin bir sonucu

olarak ortaya çıkan dilsel ifadenin sözlü veya yazılı halidir.

Söyleyen (kaynak), söylenen şeyi ( mesaj) belli bir kanal ile

alıcı (veya alıcılara) ulaştırmak üzere kodlar. Kodlama biçimi

içinde yaşadığı kültüre, sosyalleştiği toplumsal gruplara,

sınıf konumuna, eğitimine, mesleğine vb. bağlı olarak değişir.

Bu nedenle söylem bireysel değil, sosyaldir; söylem en az iki

tarafı gerekli kıldığı için sosyal bir eylemdir. Söylemi

algılayanlar (duyanlar veya okuyanlar) ister istemez bir tepki

verirler. Bu tepki de bir tür söylemdir. Bir roman, şiir veya

akademik bir metin söylem olarak diğer metinlerle şu ya da bu

kadar ilişkilidir ve bundan sonra kendisinden sonraki

metinlerle ilişkili olacaktır. Bu nedenle her metinsel söylem,

metinler arası iletişimin bir parçasıdır. Yeryüzünde hiçbir şey

tek başına değildir, bir söz, bir söylem de başka söz ve

söylemlerle ilişkilidir. 5

Söylem ve Dil

Sözen’e göre bilginin dildeki kullanımı, gücün dildeki

kullanımı, ideolojinin dildeki kullanımı birer dil eylemidir ve

bunların fonksiyonelliği ancak bir söylem içinde anlamlı hale gelir.

4 Sözen, A.g.e., s. 20.5 Hüseyin Bal, Nitel Araştırma Yöntemleri, Fakülte Kitabevi, Isparta, 2012, s. 159.

4

Gündelik konuşmalarımızda anlamsız görünen ifadeler dahi, bir

söylemde anlam ifade eden ve fonksiyonu olan öğelerdir: Bildiğini

söyleyememe, bilmediği konularda geçiştirici ifadelerde bulunma

eylemleri, tek başına anlam ifade etmese de söylem içinde kesinlikle

bir anlama sahiptir. 6

Söylemin önemine vurgu yapan Potter ve Wetherell (1987)’e

göre, dil sosyal bir fenomendir. Sadece bireylerin değil, bunun yanı

sıra kurumların ve sosyal oluşumların özel anlamları ve değerleri

vardır ve tüm bunlar dille ve sistematik yollarla ifade edilir.

Metinler, iletişim ürünü olan dil birimleri ile ilişkilidir ve

okuyucular/dinleyiciler pasif alıcılar değildirler. Potter’a göre

dil, bireylerin kendilerini ifade edebilme ve diğer insanları

anlayabilmeleri için bireye gerekli olan bakış açısını sunan bir

nesnedir ve dilsiz bir dünya anlam bakımından eksiktir. Dil, sadece

basit bir temsil ya da yansıtma aracı değildir. Dil değişik

fonksiyonları içeriğinde barındıran karmaşık sistemler bütünüdür. 7

Dil, toplumsal ve uzlaşımsal bir kurumdur. Dil, hem düşünceye

hem de sese aralarındaki bağlantıyı sağlarken- kendi biçimsel

koşulları da kabul ettirmiş olur. Sassure’e göre dil ile düşünce

birbirinden ayırt edilemez. Sözcüksel anlatımdan soyutlanarak ele

alındığında düşünce, ruh bilimsel açıdan biçimlenmemiş, ayrımsız bir

yığındır. Düşüncede dilin ortaya çıkmasından önce hiçbir şey

belirgin değildir. Dilin düşünceye karşı üstlendiği görev,

kavramların anlatımı için özdeksel bir ses aracı yaratmak değil,

düşünce ile sese aracılık etmektir. Dil, biçimlenmemiş iki yığın

arasında (işitsel imgeler ve düşünce arasında) oluşurken, kendi

biçimlerini yaratır. Ne ses düşünceden ayrılabilir, ne de düşünce

sesten. Bu açıdan dilbilim bu iki düzeyde bağlanan öğelerin

birleştiği sınır bölgesinde yer alır. Bu birleşim bir töz değil, bir6 Sözen, A.g.e., s. 13.7 H. Ekşi ve H. Çelik, A.g.e., s. 101.

5

biçim yaratır. Dil, söze (bireysel kullanıma) olanak tanıyan

uzlaşımsal bir kurumdur, yani konuşan tarafından, üzerinde

anlaşılmaya varılmış olmasından başka bir gerçeklik koşulu yoktur.

Dil, sözün tersine gerçek bir nesne değildir; potansiyel, gizil

imkanlar bütünüdür. 8

Dil, iletişimin basit bir tanımı ya da aracı değildir, aksine

sosyal bir pratiktir, bir şeyleri yaratma sürecidir. Dil, sosyal

yaşamın merkezindedir ve yaşamı oluşturucu bir özelliğe sahiptir.

Konuşmalar sürekli ve aralıksız bir şekilde sosyal dünyayı yaratır,

bu açıdan dil ne olup bittiğini anlatan basit bir yansıtıcı

değildir. 9

Bu açıdan söylem, yapısal ve içeriksel tutarlılığı olan ve

sosyal bağlamda bireylere anlamı inşa etmeye olanak tanıyan dilsel

malzemenin araçları olarak görülmektedir. Anlamın inşasına dair

vurgu, söylemin eylemsel bakış açısını içerir. Dil/konuşma bir

eylemdir ve bu eylemler; 1) gösterimsel anlam (ne söylendiği), 2)

illocutionary güç (konuşan söyledikleri ile ne yapmaktadır), 3)

perlocutionary güç/baskı (söylenenlerin dinleyiciler üzerindeki

etkisi) olmak üzere üç temel bileşenden meydana gelmektedir. 10

Dilsel felsefenin kurucularından Wittgenstein, “dilden

bahsettiğim zaman, gündelik dil hakkında konuşmalıyım” diye ifade

eder ve “dil oyunları” (language game) nosyonu ile yeni felsefenin

temellerini atar. Wittgenstein dil oyunlarını, dil ve dil

pratiklerinin bir bileşimi olarak kabul eder; dil oyunu, dili

konuşmak ve dilin bir etkinlik ya da hayat biçiminin bir parçası

olduğunu öne çıkarmaktır.11

8 Tura, 2005’ten aktaran Ekşi ve Çelik, A.g.e., s. 101.9 Wood ve Kroger, 2000’den aktaran Ekşi ve Çelik, A.g.e., s. 101.10 Wood ve Kroger, 2000’den aktaran Ekşi ve Çelik, A.g.e., s. 101.11 Sözen, A.g.e., s. 23

6

Wittgenstein’a göre, dil oyunları çok anlamlıdır: Emierler

verme ve onlara uyma, bir nesnenin görünümünü tasvir etme veya onun

ölçütlerini verme, bir tasvirden bir nesneyi inşa etme (resim çizmek

gibi), bir olayı kaydetme, bir olay hakkında spekülasyonda bulunma,

bir hipotezi deneme veya biçimlendirme, bir tecrübenin sonuçlarını

tablo veya diyagramlarla sunma, hikaye hazırlama ve okuma, rol

yapma, şarkı söyleme, muammaları tahmin etme, şaka yapma, fıkra

anlatma, problem çözme, tercüme etme, dua etme, teşekkür etme,

kutlama, soru sorma, sövme gibi dil oyunları çoklu anlamlara

sahiptir. 12

Gelinen noktada dil pratikleri şeklinde söyleme ilişkin tüm bu

görüşler, sosyal gerçekliğin inşa edilmesi, sosyal eylem, konuşma

eylemleri, dilsel davranışlar, beyanlar, “öznelerarasılık” ve

“metinlerarasılık” gibi durumları bir araya getirmeye çalışan meta-

teorik yaklaşımların birer ürünüdür: Söylemler meta-durum (durumun-

durumu) veya birer meta-eylem (eylemin-eylemi)dir.13

SÖYLEM ANALİZİ

Dili bir pratik olarak gören ve inceleyen söylem analizibilgi, sosyal ilişkiler ve kimliklere ilişkin özelliklerle bunların

mübadelesini ortaya çıkarmada oldukça etkin rol oynayan bir analiz

çeşididir. Analizin amacı, bir pratik olarak dili inceleme ve farklı

anlamlarla üretilen bilgi ve bilgi/güç moduna ilişkin yapıları,

onların değişim ve dönüşümlerini açığa çıkarmaktır.14 Van Dijk’ın

işaret ettiği gibi söylem analizi, söylem ya da dil kullanımının

sadece biçimsel (fonolojik ya da söz dizimsel) yönü ile ilgilenmez.

12 Wittgenstein, 1997:11-12’den aktaran Sözen, A.g.e., s. 23.13 A.g.e., s. 24.14 A.g.e., s. 82.

7

Daha çok ilgi odağını sosyal ve kültürel bağlam içinde iletişim

kuran dil kullanıcılarının oluşturduğu sosyal olaylara çevirir. 15

Söylem analizi, bireylerin başkaları ile sohbet ederken

meydana gelen öznelerarası zihin bileşenleri üzerine odaklanan

gerçek bir sosyal metottur. Söylem araştırmaları; semantik,

fonoloji, sentaks, morfoloji ve pragmatik yaklaşımlarda görüldüğü

gibi cümleyi temel alan dar kapsamlı bir dil analizi değildir. Tam

tersine, dil kullanımının daha büyük bölümlerini sosyokültürel

bağlam çerçevesinde ele alıp inceleyen bir yaklaşımdır. 16

Söylem analizinin temel varsayımına göre dil, eylem ve

fonksiyona ilişkin çevre yönelimidir ve birey sosyal dünya

değerlerini ya da adaptasyonunu oluşturmak için dili isteyerek

kullanır, bu aktif inşa süreçleri dil değişkenliği içinde ortaya

konur. Söylem kullanıldığı fonksiyona bağlı olarak değişkenlik

gösterir ve bu bakımdan değişkenlik kavramı söylem analizinin temel

taşını oluşturur. Söylem analizindeki temel vurgu; dille ne

yapıldığı ve ne başarıldığıdır. 17

Söylem analizi refleksiviteye bağlı olarak eleştiriye ve öz

eleştiriye açık bir analizdir. Söylem analizinde bulguları anlamak

ve yorumlamak konusundaki köklü etkiler geleneksel yöntemlerden

gelir. Analizin nesnesi sözlü, yazılı ve sözsüz metinlerdir. Söylem

analizi deneysel analiz veya içerik analizi gibi yöntemler kullanan

bir analiz değildir. Fairclough’un tanımıyla: “Söylem analizi çok

boyutlu, çok fonksiyonlu, tarihsel ve eleştirel bir analizdir”18

15 Barker ve Galasinski, 2001’den aktaran Ekşi ve Çelik, A.g.e., s. 105.

16 Atay, 2007’den aktaran Ekşi ve Çelik, A.g.e., s. 105.

17 Wood ve Kroger, 2000’den aktaran Ekşi ve Çelik, A.g.e., s. 105.

18 Fairclough, 1998:8-9’dan aktaran Sözen, A.g.e., s. 82.8

Söylem analizinde herhangi bir söylem incelenirken analitik bir

yöntem aranmaz. 19

Bir başka açıdan söylem analizi son yıllarda sosyal

psikolojideki gelişimlere bağlı olarak nitel araştırmalarda öne

çıkan bir araştırma yöntemi olup, odağını anlamın değişkenliğine çeviren

bir girişim olarak kabul edilmektedir. Bu yaklaşım, dilin sosyal

eylem yönünü vurgulamak için dil felsefesinde yer alan konuşma-eylem

teorisini ve insanların kendi algı dünyalarını yaratmak için günlük

olaylarda dili nasıl kullandıkları üzerine odaklanan

etnometodolojiyi kullanır. Bu açıdan bakıldığında söylem analizi bir

anlamda “anlam”ın çeşitliliği ve değişkenliğini araştıran ileri

düzey hermeneutik ve sosyal göstergebilim olarak görülebilir. 20

Kişilerarası iletişimde söylem analizi bir ilişkinin sözlü

veya sözsüz yanının incelenmesidir. Kültürel incelemelerde,

Foucault’un kullandığı anlamda, söylem analizi, dilin ve diğer

kodların anlamı ile uğraşır ve bu kodlarda güç ilişkileri üzerine

odaklanır; söylem üretimi her toplumda belli sayıdaki süreçlere göre

kontrol edilir, seçilir, örgütlenir ve dağıtılır.21

Söylem Analizinin Tarihselliği

Söylem analizi, sosyoloji için yeni değildir. Tersine, söylem

analizi sosyolojinin bir disiplin olarak ilk ortaya çıktığı

1800’lerin sonlarından beri sosyolojinin ayrılmaz bir parçası

olmuştur. Gerçekten de Weber’in geleneklere uygun Protestan Ahlakı

ve Kapitalizmin Ruhu, yalnızca yorumlayıcı sosyolojide değil, söylem

19 Fairclough, 1998:225’den aktaran Sözen, A.g.e., s. 82.20 Elliot, 1996’dan aktaran Ekşi ve Çelik, A.g.e., s. 105.21 İrfan Erdoğan, Korkmaz Alemdar, Kitle İletişim Kuram ve Araştırmalarının Tarihsel ve Eleştirel Bir Değerlendirmesi,Erk Yay., Ankara, 2000, s. 295.

9

analizinde de bir örnek olarak görülebilir. Bu çalışmada Weber,

belirli bir (Protestan) ahlakını kavramak için metinleri, en

önemlisi de Calvinist doktrinleri kullanır. Anlam sistemlerinin (ruh

ve ahlak) karmaşık, çok değişken ilişkileri ve tarihsel olayları

açıklamaya yardımcı olduğunu ve bu anlamların doktrinlere

yerleşebildiğini varsayar. Weber, insanların hem ekonomik bakımdan

aktif olmaya ve hem de emeklerinin meyvelerini tüketmemeye motive

olmak zorunda olduklarını varsayar ve bu insanlara “çileciliğe

olumlu teşvik oluşturarak kişinin dünyevi faaliyete bağlılığını

kanıtlaması gerekliliği fikrini” neyin verdiğini göstermek için

metinsel analizleri kullanır. 22

Buna ek olarak, ilk önemli Amerikan deneysel incelemelerinden

bazıları, en önemlisi de William I. Thomas ve Florian Znaniecki’nin

Avrupa ve Amerika’da Polonyalı Köylüler (1918) ve W. E. B. Du

Bois’in Siyah Toplumun Ruhları (1903) söylem analizine dayanmıştır.

Thomas ve Znaniecki Birleşik Devletler’e göçün Polonyalı göçmenler

üzerindeki etkisini aydınlatmak için günlükleri, mektupları ve daha

başka kişisel belgeleri analiz etmişlerdir. 23

SÖYLEM ANALİZİ MODELLERİ

Foucault ve Söylem

Söylem kuramları içerisinde Foucault’un ayrı bir yeri vardır.

Zira Foucault, insan bilimlerinin bir tarih incelemesini yaparak,

insanın nasıl mümkün bir bilginin konusu haline geldiğini

incelemiştir; böylece bilgi ve iktidar ilişkisinden yola çıkarak bir özne22 Laura Desfor Edles, Kültürel Sosyoloji, Babil Yay., İstanbul, 2006, s. 242-243.

23 A.g.e., s. 243.10

kavramsallaştırması geliştirmiştir. Bu, bir anlamda insanın nasıl

bir bilginin nesnesi haline getirildiğine işaret eden sürecin

anlatımıdır. Başka bir deyişle Foucault’ta göre, insan kendi

özgürlüğüne sahip olmak ve kendi varoluşunun öznesi olmak için bilgi

nesnesi haline getiriliyordu. 24

Foucault’ya göre tarih, birbirinden kopuk öbekler halinde

örgütlenmiş söylemlerden başka bir şey değildir. Söylem ise, belli

bir konudaki düşünme ve konuşma yollarını belirleyen kurallar bütünü

ve kanaatlerdir. Aynı zaman diliminde aynı söylemlerin olabileceği

gibi, farklı söylemler de oluşabilir. Keza, bir söylemde

düşünülemeyen veya dile getirilemeyen öğelerin varlığı da

unutulmamalıdır. Foucault’ya göre “Söylemler birbirini kesen, bazen

birbirine eklemlenen, ama aynı zamanda da pekala birbirinden

habersiz veya birbirlerini dışlayan, kesintili uygulamalar gibi ele

alınmalıdırlar.”25 Bir söylem en uygun bir biçimde bilgi için bir

olasılıklar sistemi olarak anlaşılmalıdır. “Düzen, nesnelerin içinde

kendisini onların içsel bir yasası olarak sunan şeyi, yani

birbirleriyle karşılıklı ilişkilerini sağlayan, gizli ağı ve ancak

bir dilin, bir bakışın, bir dikkatin çepeçevre kuşattığı

parmaklıkların arasında var olan şeylerin tümünü ele geçirmek

ister.”26

Bu anlamda düzen ya da iktidar bağlamında düşündüğümüzde

Foucault için söylemin asla “masum” olmadığını anlamak önemlidir; o

asla tarafsız bir ifade aracı değildir. Söylemler, güç ilişkilerinin

ifadeleridir ve bu ilişkilerle bağlantılı pratikler ve konumları

24 Tezcan Durna ve Çağla Kubilay, “Söylem Kuramları ve Eleştirel Söylem Çözümlemeleri”, Medyada Söylemler, Libra Yay., İstanbul, 2010, s. 52. 25 Foucault, 1992c:28’den aktaran Mazhar Bağlı, Modern Bilinç ve Mahremiyet,Yarın Yay., İstanbul, 2011, s. 29226 Bozkurt, 1990:76’dan aktaran Mazhar Bağlı, A.g.e., s. 292.

11

yansıtırlar. Bir söylem burada, belirli bir şeyi, sözgelimi bir

ürünü (örneğin araba veya televizyon) veya bir konu yahut bilgi

uzmanlık alanını (örneğin spor veya tıp) hakkında düşünülebilecek,

yazılabilecek veya söylenebilecek her şeyi anlatır. Bu doğrultuda,

bir söylemi kullanabilme yeteneği özel bir alanın bilgisine hakim

olmayı yansıtır. Söylem ayrıca, bu yeteneğin söz konusu hakimiyetten

ve bu tür bilgi iddialarını meşrulaştırma gücünden yoksun olan

insanlarla ilişki içinde kullanılmasını ima eder. Söz gelimi, özel

bir söyleme, örneğin tıbbi veya hukuki söyleme hakimiyet aynı

zamanda bunlardan yoksun olanlar, örneğin hastalar ve müşteriler

üzerinde kontrol sağlamaya yardımcı olur. 27

Bu yüzden bir söylemin kullanımı, konuşmacının belirli bir

alan hakkındaki bilgisini (örneğin tıbbi veya hukuki prosedürleri)

söylem içinde belirlenen ölçütlere göre haklı (veya doğru) olduğunu

iddia edebilecek biçimde konumlandırmasını mümkün kılar. Bir doktor,

hastanın genel sağlık durumunu veya hastalığını insan bedeninin

yapısı ve işleyişi hakkındaki bilimsel kanıtlar ve bilgilere dayalı

bir tıbbi bilgiler bütünü temelinde tanımlayabilir. Öte yandan,

hasta genellikle kendisine söylenenleri dinler ve talimatlara

hastalığın iyileşmesi için gerekli adımlar olarak uyar. Böylece

(doktorun eğitimine yansıyan) tıbbi söylem doktor ve hasta arasında

bir güç ilişkisinin kurulması ve sürdürülmesini sağlayan bir araca

dönüşür. O, öncelikle bir kontrol biçimi sağlayan ve bunu mümkün

kılan bir araç/ortamdır. 28

Foucaultcu Söylem Analizi

27 Darek Layder, Sosyal Teoriye Giriş, Küre Yay., Çev. Ümit Tatlıcan, İstanbul, 2010, s. 138.28 A.g.e., s. 138.

12

Foucaultcu söylem analizi, entelektüel söylemleri konu edinen

bir analiz olduğu için bir meta-analiz olmak durumundadır. Çünkü

entelektüel söylemlerin (tıp, ekonomi, psikiyatri gibi) kendileri

zaten meta-söylemlerdir. Foucault, doğrudan doğruya bu söylemleri

inceler. Her güç ilişkisini inceleyen araştırmacı gibi Foucault’yu

ilgilendiren de egemen söylemlerdir. 29

“Meta-söylem konuşmacının kendi söyleminin dışında veya

üstünde konumlandırdığı söylemdir ve konuşmacı bu durumda söylemini

kontrol etme ve manipüle etme durumundadır.”30 Metasöylem kendisinin

mevcut söylemlerin dışında ve üstünde, mevcut söylemleri

yargılayabilecek konumda olduğunu ima eder. O, söylemlerin

söylemidir, fakat eninde sonunda, o da bir söylemdir. 31

Foucaultcu söylem analizi “anlamın olduğu her yerde”

yapılabilir. Yani, kelimelerin analiz edilmesi zorunlu değildir.

Çoğu analist konuşma ya da yazılı belgeyle çalışırken, Foucaultcu

söylem analizi herhangi bir sembolik sistem üzerinde yapılabilir. 32

Araştırma sorumuza cevap ortaya çıkartacak analiz metinlerini

seçmek adına bizim için hangi tür metnin elverişli olacağını

açıklığa kavuşturmamız gerekir. Metnin nesne statüsü hakkında

sorular sormamıza gerek vardır: metin bir açıklamamıdır? Bir

hikayeleştirme midir? Bir konuşmanın parçası mıdır? Yoksa bir

kampanyanın parçası mıdır, bir kurallar takımı mıdır, ya da bir

ritüel midir? Nasıl ortaya çıkarılmıştır ve buna kimin ulaşımı

vardır? Dil esaslı mıdır, yoksa başka bir tip sembolik sistem mi

kullanmaktadır? Analize uygun metnin seçimini araştırma sorusu

şekillendirir. 33

29 Sözen, A.g.e., s. 133.30 Fairclough, 1998:122’den aktaran Sözen, A.g.e., s. 133-134.31 A.g.e., s. 134.32 Bal, A.g.e., s. 186.33 A.g.e., s. 186.

13

Foucaultcu Söylem Analizi İşlem Klavuzu

I. Basamak: Söylemsel İnşalar

Analizin ilk basamağı söylemsel nesnelerin inşa ediliş

tarzıyla ilgilidir. Hangi söylemsel nesneye odaklanacağımız,

araştırma sorumuza bağlıdır. Söz gelimi, eğer insanların aşk

hakkında ve aşkın ne gibi sonuçları hakkında konuştukları ile

ilgileniyorsak, söylemsel nesnemiz “aşk” olacaktır.34

II. Basamak: Söylemler

Metnin söylemsel nesnenin inşasına katkıda bulunan bütün

kısımlarını tanımlayarak, inşalar arasındaki farklılıklar üzerine

odaklanırız. Tek ve aynı söylemsel nesne olarak beliren, çok değişik

şekillerde inşa edilebilir. Analizin ikinci basamağı nesnenin çok

daha geniş söylemlerde çeşitli söylemsel inşalarını tespit etmeyi

amaçlar. Sözgelimi bir kadın, kocasının prostat kanseri oluşu

hakkındaki bir mülakat bağlamında teşhis ve tedavi hakkında

konuşurken biyomedikal söylemi, kocasının neden bu hastalığa

yakalandığını düşündüğünü açıklarken psikolojik bir söylemi ve bu

hastalığa karşı hem onun hem de kendisinin birlikte mücadele etme

gücünü nasıl bulduklarını anlatırken romantik bir söylemi dile

getirebilir. 35

III. Basamak: Eylem Yönelimi

34 A.g.e., s. 187.35 A.g.e., s. 187-188.

14

Analizin üçüncü basamağı nesnenin farklı inşalarının

yerleştirildiği söylemsel bağlamların yakından incelenmesini kapsar.

Nesnenin bu şekilde, metnin bu belirli noktasında inşa edilişinden

kazanılan nedir? İşlevi nedir ve metin çevresinde üretilen diğer

inşalarla nasıl bir ilişki içindedir? Bu sorular, metnin ve

konuşmanın eylem yönelimine (action orientation) dayandırdığı şeyle

ilgili sorulardır. 36

4. Basamak: Konum Alışlar

Metin içinde söylemsel nesneye dair çeşitli inşaları

tanımlamakla ve onları daha geniş söylemlerde tespit etmekle, bu

inşaların öne sürdükleri özne konumlarına daha yakından bakılabilir.

Özne pozisyonları, davranışlarla dışa vurulacak belli bir görev

belirlemekten çok, konuşacak ve eyleyecek söylemsel mekanlar

önerirler. 37

5. Basamak: Uygulama

Bu basamak söylem ile uygulama arasındaki ilişki ile

ilgilenir. Bu basamak içerisinde eylem için açık ya da kapalı

fırsatlar taşıyan söylemsel inşa yollarının ve özne konumlarının

sistematik şekilde incelenmesini gerekli görür. Söylemler, dünyanın

belli versiyonlarını inşa ederek ve içine özneleri belli şekillerde

yerleştirerek, ne söyleneceğinin ve ne yapılabileceğinin sınırlarını

çizer.38

36 A.g.e., s. 188.37 A.g.e., s. 188-189.38 A.g.e., s. 189.

15

6. Basamak: Öznellik

Analizdeki son basamak söylemle öznellik arasındaki ilişkiyi

inceler. Söylemler, dünyaya belli bakış yollarını ve dünyada olmanın

belli şekillerini mümkün kılmaktadır. Psikolojik gerçeklikler kadar

sosyal gerçeklikler inşa ederler. Bu süreçte söylemsel pozisyon

alışlar önemli rol oynar.39

ELEŞTİREL SÖYLEM ANALİZİ

Eleştirel söylem analizi ya da söylem çözümlemesi (ESÇ),

söylemsel pratikler, olaylar ve metinler ile daha geniş toplumsal ve

kültürel yapılar, ilişkiler ve süreçler arasındaki açık ya da örtük

nedensellik ve belirlenme ilişkilerini sistematik olarak araştırır.

Bu tür pratiklerin, olayların ve metinlerin nasıl ortaya çıktığını,

iktidar ilişkileri ile iktidar mücadeleleri tarafından ideolojik

olarak nasıl şekillendiğini; söylem ve toplum arasındaki iktidar

ilişkilerinin bizatihi kendisinin iktidar ve hegemonyayı koruyan bir

faktör olarak nasıl işlediğini ortaya koymaya çalışır.40 Bu yönüyle

ESÇ, dil kullanımında ortaya çıkan örtük ya da açık egemenlik,

ayrımcılık, iktidar ve denetim ilişkilerini çözümlemeye yönelen bir

araştırma programı olarak nitelendirilebilir. 41

Bir araştırma yaklaşımı olarak ESÇ’nin bazı temel ilkelerinden

söz edilebilir:

1. ESÇ toplumsal sorunlarla ilgilenir

2. İktidar ilişkileri söylemseldir.

3. Söylem, toplumu ve kültürü inşa eder.

39 A.g.e., s. 189.40 Fairclough, 1993:135’den aktaran Durna ve Kubilay, A.g.m., s. 59.41 Wodak, 2001:2’ den aktaran Durna ve Kubilay, A.g.m., s. 59.

16

4. Söylem, ideolojik olarak işler.

5. Söylem, tarihseldir.

6. Metin ve toplum arasındaki bağlantı dolayımlanmıştır.

7. Söylem çözümlemesi yorumlayıcı ve açıklayıcıdır.

8. Söylem toplumsal eylemin bir formudur. 42

Farklı yaklaşımlarına rağmen eleştirel söylem analizini

odağına alanlar, analizin merkezine eleştirel bakış açısını

yerleştirerek, söylemin her çeşidini (sözel, metinsel, göstergesel,

mekansal vb.) toplumsal bağlam içinde güç/iktidar ilişkilerini

sorgulamaktadırlar. 43 Bu çalışmada söz konusu ESÇ geleneği içinde

A.Teun van Dijk ve Norman Fairclough’un eleştirel söylem analiz

modelleri üzerinde durulacaktır.

van Dijk ve Haber Söylemi

van Dijk’ın çalışmalarının çoğu, 1980’ler Avrupası’nda

haberlerle üretilen ırkçılık ve etnik önyargı alanlarına odaklanır.

Nitel ve Nicel analizlerini birleştirerek Alman ve İngiliz basınında

yer alan yüzlerce haberi inceleyen van Dijk, gündelik konuşmada

açıklanan etnik önyargıların yanında, entelektüellerin de ırkçılığı

üretmede önemli rol oynadıklarını keşfeder. Eleştirel dilbilim ve

eleştirel kognisyonlara önem veren van Dijk, söylem yapılarını

etkileyen toplumsal yapıları da göstermede başarılı olmuştur. 44

van Dijk’ın söylem anlayışında bir diğer önemli kavram:

ideolojidir. İdeolojiler, söylemin oluşumunda ve yayılımında önemli42 Fairclough ve Wodak, 1997: 271-280’den aktaran Durna ve Kubilay, A.g.m., s. 62-63.43 A.g.e., s. 203. Sözen, A.g.e., s. 147.44 A.g.e., s. 124.

17

referanslardır. van Dijk’a göre, söylemin hem üretilmesinde hem de

anlaşılmasında, ideolojiler genellikle dolaylı olarak, yani

başlangıçta özel toplumsal alanlarla ilgili (politika, eğitim ya da

emek piyasası gibi) tutumlar ve grup bilgisi yoluyla işlemektedir.

Grup üyelerinin bireysel söylemleri düzeyinde ise, üyelerin

toplumsal olay ve durumlarla ilgili ideolojik olarak önyargılı

zihinsel modelleri yoluyla işlev kazanır. 45

Olayların bu kişisel temsilleri sonunda, katılanların dinamik

olarak iletişimsel durumdan oluşturduğu ( olasılıkla da ideolojik

olarak önyargılı) bağlam modelleriyle etkileşirler ve her iki model

de o zaman ideolojik metin ve konuşmanın devamlı üretimine yol açar.46

Görüldüğü gibi van Dijk, ideolojinin ifade

edilmesinde, harekete geçirilmesinde ya da yeniden üretilmesinde

önemli bir rol oynayan toplumsal pratiklerin ve kurumların var

olduğunu kabul etmektedir. Ancak, ilk olarak ideolojinin kendisinin

bu pratikler ve kurumlarla aynı şey olmadığını varsaymaktadır. Ona

göre, ideoloji bir grubun, sınıfın ya da diğer toplumsal oluşumların

üyeleri tarafından paylaşılan bir toplumsal biliş biçimidir. Ne var

ki, bu varsayım, ideolojinin basitçe tutumlara ilişkin bir inançlar

dizisi olduğu anlamına gelmemektedir. Esas olan, bu inançlar

dizisinin sosyobilişsel doğasıdır. Bu çözümlemeye göre bir ideoloji,

toplumsal önyargılar da dahil olmak üzere bilgi, kanaatler, tutumlar

ve toplumsal tasarımlar gibi diğer toplumsal bilişlerin oluşumunu,

dönüşümünü ve uygulanmasını denetleyen karmaşık bir bilişsel

çerçevedir. Söz konusu ideolojik çerçevenin kendisi, toplumsal

45 Teun van Dijk, “Söylem ve İdeoloji: Çok Alanlı Bir Yaklaşım”, Söylem ve İdeoloji, Haz. Barış Çoban, Zeynep Özarslan, Su Yay., İstanbul, 2003, s. 11046 A.g.m., s. 110.

18

pratiklerde grubun kapsamlı çıkarına işleyen algılayımı, yorumu ve

edimi kolaylaştıracak şekilde seçilen, birleştiren ve uygulanan

toplumsal olarak anlamlı normlar, değerler, amaçlar ve ilkelerden

oluşmaktadır. Böylelikle ideoloji, sonuçta toplumsal pratikleri

eşbelirleyen toplumsal tutumlar arasında bir tutunumun oluşmasını

sağlamaktadır. Böylece de, ideolojik toplumsal bilişlerin bireysel

inançlar ve kanaatler sistemi değil, özünde toplumsal oluşumların ya

da kurumların üyelerine ait bir özellik olduğunun vurgulanması

gerekmektedir. 47

Van Dijk’ın söylem analizi, “önermeye dayalı söylem analizi”

şeklinde kabul edilebilir ve bu tip bir analiz, üç aşağı beş yukarı

içerik analizine bir ilave ya da bir alternatif olarak

düşünülebilir. Kapsamlı bir söylem analiziyle, değişen ifadeler ve

ideolojik konumlar, çıkarlar ve iktidarların özlelikleri

belirlenebilir. Örneğin, medyada iktidarın bir hatasının doğrudan

değil, dolaylı bir şekilde verildiği gözlemlenebilir. “Hükümet X

bakanını değiştirdi” yerine “X bakanı değiştirildi” ifadesinde

olduğu gibi anlamlarla oynanabilir. 48

Van Dijk, haber söylemlerini veya haber metinlerini, “haber

metni analizi”, “metin anlambilimi”, “yerel ve küresel bütünlük”,

“etkiler”, “üst yapılar: haber şemaları”, “üslup ve retorik”,

“sosyal kognisyon ve sosyo-kültürel bağlam”ları inceleyerek

keşfeder. 49

van Dijk’ın Eleştirel Söylem Analizi

47 Ömer Özer, Haber, Söylem, İdeoloji, Literatürk Yay., Konya, 2011, s. 51.48 Sözen, A.g.e., s. 124-125.49 A.g.e., s. 125.

19

Van Dijk’ın analiz yöntemi üç düzeyli bir çözümleme çerçevesi

sunmaktadır.

1. Metinsel

2. Üretim

3. Alımlama/Yorumlama

Metin üzerinde yapılan çalışma mikro ve makro düzeylerde

gerçekleşmektedir.

A. Mikro yapı

1. Sentaktik Çözümleme

a. Cümle yapılarının aktif ya da pasif olması

b. Cümle yapılarının basit ya da karmaşık olması

2. Bölgesel Uyum

a. Nedensel İlişki

b. İşlevsel İlişki

c. Referansal ilişki

3. Sözcük Seçimleri

4. Haber Retoriği

a. Fotoğraf

b. İnandırıcı bilgiler

c. Görgü tanıklarının ifadeleri

B. Makro Yapı

20

1. Tematik Yapı

a. Başlık/lar

b. Haber Girişi

1. Spot/lar

2. Spotlar olmadığında haber metninin ilk paragrafı

alınmalıdır. Haber, tek paragraftan oluşuyorsa ilk cümle haber

girişi olarak alınabilir.

c. Fotoğraf

2. Şematik Yapı

a. Durum

1. Ana Olayın Sunumu

2. Sonuçlar

3. Ardalan Bilgisi (Önceki olay da dahil)

4. Bağlam bilgisi

b. Yorum

1. Haber kaynakları

2. Olay taraflarının olaya getirdikleri yorumlar. 50

Van Dijk’ın haber metinlerine odaklanan çözümlemesinde esas

vurgu şematik yapı ile bunların tematik yapıları nasıl örgütlediği

üzerinedir. Zira yazara göre tematik yapı, haber söyleminde metinsel

birimlerin hiyerarşik örgütlenmesini ve olası düzenlemelerini

belirleyen normlar, kurallar ve kategorilerin bütünü olarak

50 Ömer Özer, a.g.e., s. 85.21

tanımlanan şematik yapı tarafından yapılandırılır. Haber şeması,

muhabirlerin ve haber editörlerinin toplumsal ve profesyonel

rutinleri tarafından şekillenmekle birlikte, aynı zamanda hem haber

üreticilerinin, hem de tüketicilerinin haber söylemini işleme

sürecinde onlara bilişsel bir harita sağlamaktadır. Bu noktada da

van Dijk’ın yaklaşımını diğerlerinden farklı kılan özelliği ortaya

çıkmaktadır: bilişsel boyutun çözümlenmesi. Van Dijk, geleneksel olarak

kitle iletişim araştırmalarının odaklandığı etki sorunsalının yerine

yorumlama ve temsil sorunsalını koyduğunu belirtmektedir. Zira ona

göre bilginin, inançların ve tutumların dönüşümü etki

araştırmalarından çok daha girift ve incelikli olan bilişsel bir

çözümlemeyi gerektirmektedir. 51

Norman Fairclough ve Eleştirel Söylem Analizi

1980’lerin başından bu yana, Norman Fairclough’un temel

çalışma alanı dil, iktidar ve ideoloji arasındaki ilişkilerin

incelenmesi olarak tanımlanabilecek eleştirel söylem çözümlemesi

odaklıdır. Şimdiki ilgileri yoğun olarak “küreselleşme”,

“neoliberalizm”, “bilgi ekonomisi” vb. biçimlerde adlandırılan

çağdaş toplumsal değişimlerin bir unsuru olarak dil üzerinedir.

Medya çalışmaları alanında da Fairclough, tanınan bir aktör olarak

karşımıza çıkar. Çalışmalarının çoğunda medya metinlerini ampirik

malzeme olarak kullanan Fairclough’un ayrıca yaklaşımını medya

söylemine uyguladığı Media Discourses adlı bir çalışması da

bulunmaktadır. 52

51 Torfing, 199:215’den aktaran Durna ve Kubilay, A.g.m., s. 68-69.

52 Carpentier ve De Cleen, 2007’den aktaran Durna ve Kubilay, A.g.m., s. 71.

22

Fairclough’a göre söylem üç öğenin birleşimi olarak

görülebilir: Toplumsal pratik, söylemsel pratik (metin üretimi,

dağıtımı ve tüketimi) ve metin. İdeoloji, ilk elde bu resme

metinlerin üretimi ya da yorumlanmasında kullanılan öğelerin

ideolojik yatırımında ve bunların söylemin düzeninde birbirine

eklemlenme yöntemlerinde girmektedir. Daha sonra, bu öğelerin

birbirine eklemleniminde ve söylemsel olaylarda söylemin düzeninin

yeniden-eklemlenimi yöntemlerinde girmektedir.53

Bunların yanında söylem, toplumsal pratiklerde kabaca üç yolla

kendini gösterir. İlki, bir pratikteki toplumsal etkinliktir.

Örneğin bir işin parçası olarak (mağazada tezgahtarlık yapmak gibi)

dili özgün bir şekilde kullanmak; aynı şekilde bir ülkenin

yönetiminde görev almak. İkincisi, söylemin temsillerde kendini

göstermesidir. Tüm pratiklerde toplumsal aktörler, pratik içindeki

etkinlikler bağlamında, kendi pratiklerinin temsili olduğu kadar,

diğer pratiklerin temsillerinin ürünü olmaktadır. Bu aktörler diğer

pratikleri yeniden bağlamlaştırmaktadır. Üçüncüsü de, kimliklerin

oluşturulmasındaki “örneğin İngiltere’de Tony Blair gibi bir politik

liderin kimliği kısmen göstergesel olarak oluşturulmuş bir varolma

biçimidir- varolma biçimi olarak söylemdir. 54

Fairclough’un Eleştirel Söylem Analizi Aşamaları

Fairclough’a göre eleştirel söylem analizi üç aşamalı bir

analizdir:

1. Metin (söylemin) incelenmesi

2. Etkileşim (söylemin diğer söylemlerle etkileşimi)

53 Fairclough, 2003:159-160’dan aktaran Ömer Özer, A.g.e., s. 56.

54 Norman Fairclough, “Söylemin Diyalektiği”, Söylem ve İdeoloji, s. 174.23

3. Bağlam analizi (söylemin içinde bulunduğu bağlam) 55

Birinci aşama söylemin kendisinin analizi, ikinci aşama

söylemin diğer söylemlerle etkileşiminin analizi, üçüncü aşama ise

söylemin nasıl bir bağlam içinden çıktığı, kendini hangi bağlama

yerleştirdiğinin analizidir. 56

Araştırmanın birinci aşaması metin analizidir. Bu analiz, metnin

içeriğinde, metnin üreticisinin dünya deneyiminin temsiline giden

ipucu ya da izin aranmasıdır. Metin üreticisi, bunları sözcükler ve

cümleler aracılığıyla yansıtır. Bir metnin ideolojik olarak

konumlanıp konumlanmadığı, kelime seçiminden ve gramer yapısından

anlaşılabilir. Söylemin sözcük seçimi, kiplik bağlaç, zamir

kullanımları gibi gramer özellikler açısından incelenmesi ideolojik

örüntüyü anlamak için değerlendirilir. 57

İkinci aşama metnin “etkileşimsel değeri”ni belirlemektir.

Söylemler, bağlı oldukları kendilerinden önceki söylemlerin

varsayımları üzerinden işlemektedir. Bu durumda önceki yorumlar

(nelerin söylendiği, kastedildiği, nelerin onaylandığı ve

onaylanmadığı) bireyin kişisel deneyiminin ve yorumunun bir

parçasını oluşturmaktadır. 58

Üçüncü aşama bağlamsal analizdir ve metin üreticisinin kendisini

hangi sosyal bütünlük içine yerleştirdiği, bu bütünlük içinde nereye

koyduğu, ötekilerle kıyaslandığında kendini hangi konuma

yerleştirdiği anlaşılmaya çalışılır. Fairclough, bu aşamayı “ifade

değeri” olarak adlandırmaktadır. 59

Fairclough ESÇ için aşağıdaki gibi analitik bir çerçeve sunar:

55 Gölbaşı, 2007’den aktaran Bal, A.g.e., s. 245.56 Gölbaşı, 2007’den aktaran Bal, A.g.e., s. 245.57 A.g.e., s. 245.58 A.g.e., s. 245.59 A.g.e., s. 246.

24

1. Göstergebilimsel bir yönü olan toplumsal soruna odaklanma

2. Toplumsal düzenin (pratikler ağının) analiziyle ilgili

engelleri belirleme

. yapısal analiz

. etkileşimsel analiz

. Söylemlerarası analiz

. dilsel ve göstergebilimsel analiz

3. Toplumsal düzenin (pratikler ağının) bu soruna bir anlamda,

ihtiyaç duyup duymadığını değerlendirme

4. Geçmiş engellerin olası yollarını belirleme

5. Analiz üzerinde eleştirel biçimde düşünme 60

FOUCAULTCU SÖYLEM KURAMI İLE ELEŞTİREL SÖYLEM ANALİZİ

60 Fairclough, 2001’den aktaran Hüseyin Bal, A.g.e., s. 248.25

ARASINDAKİ FARKLAR

. Genel Ayrışma Alanları

. Eleştirel söylem analizi genel anlamda iktidarın söylemlerüzerindeki etkilerine odaklanır. Kurumsal, sosyal ya da akademik

bağlamda iktidarın söylem üzerine etkileri gündelik pratikler

üzerinde gerçekleşir. Gündelik praksislerle, makro planda iktidar

bütünleştirilir, anlamlandırılır. Buradaki ilişki çift yönlüdür.

Gündelik pratikler üzerinden varlık kazanan söylemler, bir yandan

sosyal yapı, kültür vb. iktidar alanlarını belirleyerek bir özne

konumuna yükselirken, diğer taraftan benzer alanlar tarafından

belirlenmektedir.

Foucaultcu söylem geleneği ise, Eleştirel Söylem Analizinin

tersine söylemin gündelik boyutları yani mikro yansımaları ve

yeniden üretiminin deşifresinden ziyade, söylemi ortaya çıkaran

genel sosyal-makro alanlara odaklanır.

. Eleştirel söylem çözümlemecileri, Fairclough’un deyimiyleküresel bir yoksulluk, eşitsizlik ve tahakküm üretme

kapasitesini/pratiğini ortaya koyan yeni kapitalizmin “dil

eleştirisi”ne61 dayanmaktadır ve kapitalist düzen eleştirileri onları

Marksist gelenekle bütünleştirmektedir. Bu bağlamda söylem, hem

denetim ve hem de üretimi yönünden iktidarla ilişkilendirilir.

Foucault ise, başlangıçta iktidara yönelik mutlak ve egemen

kategorizasyonuna rağmen, 1968’lerde ortaya çıkan öğrenci

hareketleri ve eş zamanlı olarak çevre, kadın ve politik

61 Norman Fairclough ve Phil Graham, “Eleştirel Söylem Çözümlemecisi Olarak Marx”, Söylem ve İdeoloji, s. 186.

26

hareketlerin yaygınlık kazanmasıyla analizinin yönünü

değiştirmiştir. Öncesinde, iktidarın mutlak hakimiyetinden esinlenen

yapısal perspektifi yerini, iktidarın “alternatif hareketlere de zemin

hazırlayan çeşitliliği”ni yansıtan çok boyutlu bir analize

bırakmıştır. Gelinen noktada iktidar, gündelik hayatın tüm

ayrıntılarında kendini gösteren bir yayılmayla birlikte, modern

bireysel öznenin varlık kazanabildiği “bir imkan yönüyle” de

değerlendirilmektedir.

. Eleştirel söylem analizlerinde iktidar yapılarının kitlelere

endoktrine edilmesinde doğrudan doğruya işlev gören “medya” alanı

önem kazanırken, Foucaultcu söylem ise daha çok, söylemin ortaya

çıkmasında tarihsel ve entelektüel analizlere ağırlık verilir.

. Söylem Analizi Modelleri Bağlamında Ayrışmalar

. Eleştirel söylem analizi, odağına aldığı iktidar ve

ideoloji bağlamındaki sosyo-politik problemleri, metin üzerinden ve

linguistik görünüşleriyle inceler. Bu doğrultuda, toplumsal alanın

tüm yüzlerinde kendini gösteren eşitsizlik, tahakküm ve dışlama gibi

yeni kapitalizmin negatif gerçekliklerinin sözcükler ve cümlelere

yansıyan derin/müphem yönünü ortaya çıkarmayı amaçlar.

Foucaulcu söylem analizi ise söylemlerin gramer/etimolojik

yapısından ziyade, genel bağlamda söylemin kurumsal ve sosyal yönü

ele alınır.

. Eleştirel Söylem Analizi modelinde ele alınan

konunun/metnin içinde yer alan cümlelerin nedensellik, tutarlılık ve

etkileşimsel değeri ön plana çıkarken, Foucaulcu gelenekte, söylemin

inşası ve pratiğe yansıyan yönü ele alınır.

27

Söylemsel Düşün’e Katkı: Söylem Analizi Modeli Denemesi

Kuramsal Arka Plan

Çalışmamız boyunca söylem analizi yazını’na dair Foucaultcu ve

ESA modelleri üzerinde duruldu. Bu modellerde ilk olarak öne çıkan

yönler, söylemlerin güç ilişkilerini yansıtması (Foucaultcu) ve yeni

kapitalist düzenin kitleler üzerinde iktidar ve hegemonyasını

temellendirmesi (ESA) bağlamında işlev görmesidir. Her iki modelde

de söylemler, belirli bir üst-yapısal gerçeklik doğrultusunda anlam

kazanmaktaydı.

Söyleme ilişkin bu yaklaşımlar özellikle modernlik süreci ve

uygulamaları dikkate alındığında büyük ölçüde bir gerçekliği

yansıtmaktaydı. Modernliğin temel iddialarından biri “geçmişin ve

geleneğin arkaik yüzlerinden sıyrılarak aydınlanmış, rasyonel birey”

mitiydi. Bu tahayyülün gerçekleşmesi adına dolaşıma sokulan yöntem

ve uygulamalar söylemlerle anlam kazanmaktaydı. Söylemler modernlik

praksisini yansıtan bir ayna konumundaydı. Modern ideolojiler,

kurumlar ve sistemler belirli/seçkin söylemler üzerinden

toplumlarını yönlendirmekteydiler.

Ancak, söyleme ilişkin bu yaklaşımlar her ne kadar modernlik

bağlamında bir hakikati yansıtsa da, küreselleşen günümüz toplumunun

yeni gerçekliklerini dikkate alarak söyleme ilişkin özgün bir

yaklaşım ve modele ihtiyaç duyulmaktadır. Bugün için, mekansal-

toplumsal-düşünsel alanlarda ağlar ve akışkanlıklarla biçimlenen

toplumsallığa paralel olarak, söylemler de aynı ölçüde mobilize

haldedir. Modernliğin yersizleşen-yurtsuzlaşan bireyi gibi

söylemlerde yersiz-yurtsuz bir mekansızlaşma ve çoğullaşma

halindedir. Bu anlamda modernliğin elit/seçkin söylemleri bir yandan

varlığını korurken, öte yandan bir ölçüde çoğullaşmış,28

merkezsizleşmiş ve en önemlisi bireyselleştirilmiş söylemler de yaygınlık

kazanabilmektedir. Yeni dönemde söylemler, ESA olduğu gibi

hegemonik tahayyüllerle birlikte, daha soft ve iktidar arzusundan

bir ölçüde arınmış bir renk(siz)liğe de sahiptir. Sosyal medya diye

adlandırılan bu yeni hiper-küresel alanda, söz konusu radikal

değişim tüm çıplaklığıyla görülebilmektedir.

Söylem Analizi Modeli

Giriş bölümünde belirttiğimiz gibi söyleme ilişkin yeni

küresel fenomenlerin eşliğinde, söylem analizimizin odağında, ESA ve

Foucaltcu gelenekte olduğu gibi bir üst yapısal gerçeklikle

birlikte, “bireysel praksisler” de yer alabilmektedir. Bu anlamda

söyleme ilişkin karma bir modele sahiptir.

Söylem analizi modelimiz dört basamaktan oluşmaktadır. Bu

basamakların her biri birbiriyle ilişkili ve tamamlayıcı bir boyuta

sahiptir.

I. Aşama: Söylem Nedir?

İlk olarak Foucault’dan esinlenerek bizatihi söylemin

kendisinin ne olduğu açıklanacaktır. Söylem, bir kitap boyutunda

yazınsal bir metin, bir mimari eser, görsel bir nesne, ya da kısa,

ama akışkan bir boyuta kavuşmuş digi-teknolojide kitleselleşmiş bir

cümle de olabilir.

II. Aşama: Söylemin Konu/Mesaj Boyutu

İkinci basamakta söylemin hangi konuyu kapsadığı ve taşıdığı

“mesaj” boyutu ele alınacaktır. Her söylem, belirli bir tema (konu)

etrafında örgülenir. Bu aşamada söylemlerin doğrudan ya da dolaylı

olarak ilişkili olduğu konu ve olaylar belirtilir. Söylemlerin birey

29

ya da kitlelere hangi konuda, ne tür mesajlar-değerler taşındığı bu

aşamada belirtilir.

III. Aşama: Söylemin Referans Boyutu

Bu aşamada söylemlerin dayandıkları düşünsel ya da ideolojik

dayanaklar ortaya çıkarılarak anlamlandırılır. Söylemler modernlikle

birlikte ideolojik-düşünsel referanslardan bağımsız düşünülemez.

Ancak günümüz hiper-toplumunda da söylem mobilizasyonunda ideolojik

boyut -nihilizmi çağrıştaracak şekilde- çok da ön planda olmasa da,

“ideolojisizliğin de bir ideoloji” olduğu ön görüsünden hareketle

referans boyutu, söylemin analizinde önem kazanmaktadır.

IV. Aşama: Söylemin Biçimsel Boyutu

Bu aşamada söylemin metin içerisinde biçimsel işleniş yönü

belirtilir. ESA olduğu gibi, söylemin linguistik boyutunu betimleyen

cümle ya da sözcüklerin gramer yapıları ve özellikleri, söylemin

dayandığı üst-yapısal sosyal düzeyi yansıtması bağlamında önem

kazanmaktadır.

30

31


Recommended